22 Aralık 2009 Salı

Masum bir insana veya hayvanlara gelen felâketlerde, musibetlerde, beşer fehminin anlayamadığı sebepler ve hikmetler

Arkadaş!
Masum bir insana veya hayvanlara gelen
felâketlerde,

musibetlerde,
beşer fehminin anlayamadığı bazı esbab ve hikmetler vardır.


Yalnız meşiet-i İlahiyenin düsturlarını hâvi şeriat-ı fıtriye ahkâmı, aklın vücuduna tâbi değildir ki, aklı olmayan bir şeye tatbik edilmesin. O şeriatın hikmetleri kalb, his, istidada bakar.
Bunlardan husule gelen fiillere, o şeriatın hükümleri tatbik ile tecziye edilir.
Meselâ: Bir çocuk, eline aldığı bir kuş veya bir sineği öldürse, şeriat-ı fıtriyenin ahkâmından olan hiss-i şefkate muhalefet etmiş olur.

İşte bu muhalefetten dolayı, düşüp başı kırılırsa müstehak olur.
Çünki bu musibet, o muhalefete cezadır.

Veya dişi bir kaplan, öz evlâdlarına olan şiddet-i şefkat ve himayeyi nazara almayarak, zavallı ceylanın yavrucuğunu parçalayarak yavrularına rızık yapar.
Sonra bir avcı tarafından öldürülür. İşte hiss-i şefkat ve himayeye muhalefet ettiğinden,
ceylana yaptığı aynı musibete maruz kalır.

İhtar: Kaplan gibi hayvanların helâl rızıkları, ölü hayvanlardır. Sağ hayvanları öldürüp rızık yapmak, şeriat-ı fıtriyece haramdır.


(Mesnevi-i Nuriye - 74)

Mesnevi-i nuriyeden bu iktibas, benim bir çok manevi derdime derman olmuştur.Alemimde hallemediğim problemlerime cevaplayamadığım suallerime çare olmuştur.Adeta ilaç gibi hakikatler içinde var.Ayrıca sade bir anlatımla çok derin hakikatleri beyan etmek risale-i nurlara mahsus bir kabiliyet.
Mesela bu asrın insanları


(başta kendi nefsim, nisbidir,derece derecedir.Herkes derecesine göre demek istiyorum Kimseyi anlamamakla itham etmiyorum)

Din-i islamı ve dinin hakikatları ile alakalı meseleleri; mesela risale-i nurları neden anlıyamıyor, düşündüğümde cevabı bu iktibastaki kaideler aklıma geliyor fıtratlarının gereğini yapmıyorlar ahidlerini bozuyorlar (Allaha verdikleri sözde durmuyorlar)şeriat-ı fitriye ahkâmına
muhalefet ediyorlar.Cenab-ı hak musibet veriyor tokat yiyor fakat anlamsızlıkta kayboluyor belli bile olmuyor.Bu misaller çoğaltılabilir ne kadar çok açılımı vardır kimbilir.
selam ve dua ile

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Lâtîfelerini işletememenin neticeleri böyleymiş demek..acib..

Adsız dedi ki...

Cihazatları veren, onun nasıl kullanılacağını da tarif eder. Mesela insanda alet i tenasül, hikmet i ilahi ile verilmiş. Gidip sefahete mi atılsın var diye. Meşru dairede kullanmak için verilmiş.. Fakat hayvanların aklı olmadığı için fıtratındaki cihazatı sui istimal edip kuvvetini bu tarzda kullanıyor. Onun cezasını da, başka hayvan da ona aynı muameleyi yaptığından çekiyor. Mesela kedi, zavallı kuşu avlamak için pusuya yatıyor bazen avlıyor. Bazen de bir köpek gelip cezasını çektiriyor..



Meleklerin insanın yaratılmasındaki hikmeti tam bilmediklerinden Hz. Ademin yaratılışında itiraz tarzında sualleri "yeryüzünde kan dökecek kimseleri mi yaratacaksın, halbuki biz senin zikrini yapıyoruz" diye Allaha sual etmelerinde, insanın kuvalarına had konulmadığı ve hayra ve şerre müstaid tarzında olduğunu bilmelerinden ileri geliyor. Fakat Allah "Ben sizin bilmediğinizi bilirim" diyerek melaikeye, insanın yaratılmasında hikmeti bulunduğunu ihtar ettikten sonra da, malumun talim i esma meselesi ile -Risale i Nurdan İşarat ül İ’cazda tafsilatıyla anlatılıyor- hikmetinin sırrını onlara gösteriyor..



Şimdi gelelim hayvanların fıtratlarındaki cihazatı sui istimal etmesi meselesine.. Bu mesele benim de kafama çok takılıyordu.. “Nasıl oluyor?” diye tam anlamıyordum.. Aslında hayvanların cihazatlarında, o cihazatın hayvanlar tarafından istimalinde, hayvanın yemek iştihası ve karnını doyurmak hissi ile hareket ettiği malum. Fakat ölü hayvanlara kanaat etmeyip sağ hayvanları kendine rızık yapmak neticesi ya başka hayvanlardan da "el ceza ü min cinsil amel" sırrıyla aynı tarzı görmesi ile yahut hırs ile rızıkları peşinde sağ hayvanları öldürmek için avlanmaya çıkmaları ile her vakit kafi rızkı bulamayıp çok zaman aç gezdikleri ancak bazı zaman avlanabildikleri malum. Hatta bazıları şiddet i zaafiyetten zayıf ve cılız kalmaları tilkiler, çakallar vesaire.. cezalarını bu suretle çekmeleri ve masum hayvanların rızık noktasında rahatça beslenmeleri -ceylanlar, tavşanlar vesaire- hatta semiz de olmaları -balıklar, koyunlar gibi- canavar suretindeki hayvanların fıtratlarındaki cihazatı su i istimal etmelerindeki hissi ve nefsi yanlışlarını –yani bir an önce karnını doyurmak çabası- gösteriyor belki dikkatle bakanlara isbat ediyor..



Eğer desen, “bu cihazat niye o zaman?..” Yukarda bahsettiğim gibi o cihazatı başka tarzda da kullanmak mümkün olduğu gibi, -mesela ölü hayvanı parçalamak yahut bulmak için de kullanabilir- Cenab ı Hakkın hikmeti nokta i nazarından bakılsa aynı hikmet olduğu görülür. Yani o cihazatı, nefislerindeki yemek hissi ile sui istimal edeceklerini bilen Allah yine de o cihazatı onlara vermesi ise, aynı insanın şerri de işleyebilmesi fakat hilkatindeki mühim sırra binaen yaratılmasındaki hikmete nazar eder.. Yani canavar hayvanların ihtiras ile rızıkları peşinde cihazatlarını sui istimal edeceğini bilen Allah, onları ADL isminin muktezası olarak müvazene i kainatta birer unsur olarak istimal ediyor. Ehli dünyanın hata olarak “tabiat dengesi” dedikleri şey, aslında Cenabı Hakkın hikmeti ezelisi ile herşeyi müvazenede tutması ve mahlukatı o işlerde istihdam etmesinden ibarettir.. Yani o hayvanların bazısı, bazısına musallat olup kendine rızık yapmasında, Cenab ı Hakkın hikmet i ezelisi ile kainat safahatında müvazeneyi muhafaza etmesi vardır..



İşte bununla gafil insanların gafleti kalınlaşır hatta "vahşi tabiat" diye güya bazı hakikatleri belgesel vesaire tarzında gözler önüne sererler. Ehli iman ise, iman nuruyla hadiselerin zahire bakan vechine değil, belki hikmeti ilahiye bakan hakiki güzel yüzüne nazar ederler, imanlarını kuvvetlendiriler..

Hakkımda

Fotoğrafım
taht-el Arz, bir menzil
Hem ben, madem bu asırda maddeten ve manen münferid yaşamağa ve hayat-ı içtimaiyeden çekilmeğe mecbur olmuşum; elbette hakkım yoktur ki, hayat-ı içtimaiyeyi geçirenler içinde tarihe binip istikbaldekilere görüneyim. (Emirdağ Lah.)