14 Ağustos 2009 Cuma

Abdulmecid ağabeyin tercümesini yapmadığı bir i'lem

Ey kardeş bil ki;Nefis kendisinden küçük ve kıymeti az olan şeyleri Halık'ın yed-i kudretinden çıktığını bilmek ve tasavvur etmek istemiyor.Ta ki;kendi daire-i Rububiyetini muhafaza etsin.Belki yalnız kendisinden büyük ve azametli ve kıymetli eşyayı Halıka verir.Kendisinden aşağı şeylere gelince de gözünü kapayıp gaflete dalar.
Öyle ise nefis kendini eşyanın en küçüğü olarak
ve belkide hiç olarak görmedikçe bir nevi ta'tile veya şirk-i hafiye olan meylden kurtulamaz.

B.M.Nuriye 163

6 yorum:

Dilşâd dedi ki...

Fe sübhanAllah.. Nasıl bir manadır bu!...

nurhanali dedi ki...

Aynen dediğiniz gibi!...

Adsız dedi ki...

Bu parça bu kısma bakar mı ?

"Ulûm-u felsefiyenin vekaleti namına nefsim dedi ki: Bu kâinattaki eşyanın, tabiatıyla bu mevcudata müdahaleleri var. Herşey bir sebebe bakar. Meyveyi ağaçtan, hububatı topraktan istemeli. En cüz'î, en küçük bir şey'i de Allah'tan istemek ve Allah'a yalvarmak ne demektir?"
-Lem'alar -

nurhanali dedi ki...

Bâki kalan mülkünü gayra taksim ederler.

Hülâsa: Ene, haddizâtında bir hava, bir buhar gibi iken, verilen ehemmiyete göre mâyi haline gelir. Sonra ülfetle kalınlaşır. Sonra gaflet ve isyan ile öyle kalınlaşır ki, sahibini yutar. Halkı, esbabı da kendisine kıyas ederek Hâlık'ın evamirine mübarezeye başlar. Küçük âlemde yani insanda ene, büyük insanda yani kâinatta tabiata benziyor. İkisi de tagutlardandır.
(Mesnevi-i Nuriye - 201)

İ'lem Eyyühel-Aziz! Otuz seneden beri iki tagut ile mücadelem vardır. Biri insandadır, diğeri âlemdedir. Biri "Ene"dir, diğeri "Tabiat"tır. Birinci tagutu gayr-ı kasdî, gölgevari bir âyine gibi gördüm. Fakat o tagutu kasden veya bizzât nazar-ı ehemmiyete alanlar, Nemrud ve Firavun olurlar.
(Mesnevi-i Nuriye - 118)

Adsız dedi ki...

Abi yukarıda bahsettiğim parçanın devamı ve sanki büyük mesnevi de ki mana ya bakıyor.. Okurken bir taraftan da cevşen dinliyordum.. Mübarek öyle bir coştu coşturdu gönlümü gözlerim doldu bin kere elhamdülillah diyesim geldi. Ey şems ve kamerin sahibi ... Mealinde.. Tevafuk oldu.....Gelen parça :

" EVET BANA ÖYLE BIR HALIK VE RAB LAZIM KI , en küçük hatırat-ı kalbimi ve en hafî niyazımı bilecek ve en gizli ihtiyac-ı ruhumu yerine getirdiği gibi, bana saadet-i ebediyeyi vermek için, koca dünyayı âhirete tebdil edecek ve bu dünyayı kaldırıp âhireti yerine kuracak, hem sineği halkettiği gibi semavatı da icad edecek, hem Güneş'i semanın yüzüne bir göz olarak çaktığı gibi bir zerreyi de gözbebeğimde yerleştirecek bir kudrete mâlik olsun. Yoksa sineği halkedemeyen, hatırat-ı KALBIME MÜDAHELE EDEMEZ, NIYAZ I RUHUMU işitemez.. semavatı halketmeyen, saadet-i ebediyeyi bana veremez. Öyle ise benim RABBIM ODUR KI ; hem HATIRAT I KALBIMI ıslah eder, hem cevv-i havayı bulutlarla bir saatte doldurup boşalttığı gibi, dünyayı âhirete tebdil edip, Cennet'i yapıp, kapısını BANA AÇAR ; HAYDI GIR" der."

Adsız dedi ki...

Öyle ise nefsindeki eneyi yırt, hüveyi göster ve kâinata dağınık bütün muhabbetlerin, onun esma ve sıfâtına karşı verilmiş bir muhabbettir. Sen sû'-i istimal etmişsin, cezasını da çekiyorsun.

Hakkımda

Fotoğrafım
taht-el Arz, bir menzil
Hem ben, madem bu asırda maddeten ve manen münferid yaşamağa ve hayat-ı içtimaiyeden çekilmeğe mecbur olmuşum; elbette hakkım yoktur ki, hayat-ı içtimaiyeyi geçirenler içinde tarihe binip istikbaldekilere görüneyim. (Emirdağ Lah.)