20 Nisan 2009 Pazartesi

Bir Zındıka Komitesi

Birincisi: Otuz sene evvel Dâr-ül Hikmet a'zası iken, bir gün arkadaşımızdan ve Dâr-ül Hikmet a'zasından Seyyid Sa'deddin Paşa dedi ki: "Kat'î bir vasıta ile haber aldım; kökü ecnebide ve kendisi burada bulunan bir zındıka komitesi, senin bir eserini okumuş.
Demişler ki, bu eser sahibi dünyada kalsa, biz mesleğimizi (yani zındıkayı, dinsizliği) bu millete kabul ettiremiyeceğiz. Bunun vücudunu kaldırmalıyız."
diye senin i'damına hükmetmişler. Kendini muhafaza et.
" Ben de "Tevekkeltü Alallah, ecel birdir, tegayyür etmez" dedim.


İşte bu komite,
otuz sene belki kırk seneden beri hem tevessü' etti, hem benimle mücadelede herbir desiseyi istimal etti. İki defa imha için hapse ve onbir defa da beni zehirlemeye çalışmışlar (şimdi ondokuz defa oldu.) En son dehşetli plânları, sâbık dâhiliye vekilini ve Afyon'un sâbık valisini, Emirdağı'nın sâbık kaymakam vekilini aleyhime sevketmeleriyle, resmî hükûmetin nüfuzunu bütün şiddetiyle aleyhimde istimal etmeleridir.
Benim gibi zaîf, ihtiyar, merdümgiriz, fakir, garib, hizmete çok muhtaç bir bîçareye o üç resmî memurlar, aleyhimde öyle bir propaganda ve herkesi korkutmak o dereceye gelmiş ki; bir memur bana selâm etse, haber aldıkları vakitte değiştirdikleri için,
casusluktan başka hiçbir memur bana uğramadığını ve komşularımın da bazıları korkularından hiç selâm etmediklerini gördüğüm halde; inayet ve hıfz-ı İlahî bana bir sabır ve tahammül verdi. Emsalsiz bu işkence, bu tazyik, beni onlara dehalete mecbur etmedi.
................

Fakat birden kalbime ihtar edildi ki: Bu zalimlere hiddet değil, acımalısın. Onların herbirisi, pek az bir zaman sonra, sana muvakkaten verdikleri azab yerinde bin derece fazla bâki azablara ve maddî ve manevî cehennemlere maruz kalacaklar. Senin intikamın, bin defa ziyade onlardan alınır. Ve bir kısmı; aklı varsa, dünyada da kaldıkça, geberinceye kadar vicdan azabı ve i'dam-ı ebedî korkusuyla işkence çekecekler. Ben de onlara karşı hiddeti terkettim, onlara acıdım. Allah ıslah etsin dedim.

................


Dördüncüsü: Senin mektubunda benim istirahatimi ve eğer iktidarım olsa, benim Şam ve Hicaz tarafına gitmeme dair sizin hükûmet-i hazıraya müracaat maddesi ise:

Evvelâ: Biz, imanı kurtarmak ve Kur'ana hizmet için, Mekke'de olsam da buraya gelmek lâzımdı. Çünki en ziyade burada ihtiyaç var.
Binler ruhum olsa, binler hastalıklara mübtela olsam ve zahmetler çeksem,
yine bu milletin imanına ve saadetine hizmet için burada kalmağa Kur'andan aldığım dersle karar verdim ve vermişiz.
(Emirdağ - 1 - 195)

Bazıları dördüncü devresinde bile buralarda duramıyor.

4 yorum:

Kul dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
nurhanali dedi ki...

Amin ecmain! Allah razı olsun.

karar verdim ve vermişiz.

Yeni okudum vermişiz ifadesini anlamamışım önceden demek dikkatli okumamışım zımni bir emir

-mka- dedi ki...

"Bazıları dördüncü devresinde bile buralarda duramıyor.."

Sanırım bu ifade, şahsî yorumunuz ve belli ki, siteminiz.. Muhatabı kimdir acaba? Merak ettim..

-mka-

nurhanali dedi ki...

Din bir imtihandır.Bu dünya da imtihan dünyası olduğu için dinin bildirimleri imtihan sırrına muvafık tarz da yapılmıştır.Aynı kuralda risale-i nurlarda tatbik edilmiştir.Bu zaman da ki hareket tarzı ve hizmet şekli de risale-i nurlarda beyan edilmiştir.Bizlerde imtihanda olduğumuz için bu çıkarımlarımızın başarısı derecesinde imtihanda derece ve numara alacağımız muhakkaktır.Yani buradaki ifadeye kimler giriyor kimler girmiyor imtihan sırrında saklanmıştır.Benim şahsi anlayışım yanlış olabilir bu durumda beyan da bulunursam sizi yanlış yönlendirmiş olurum.Buda kendi yanlışımı umuma yaymak olur.Genel ifade kullanmam da bu korkudan gelmektedir.Yoksa perde-i gaybı görseydim direk yazabilirdim :)
Maasselam

Hakkımda

Fotoğrafım
taht-el Arz, bir menzil
Hem ben, madem bu asırda maddeten ve manen münferid yaşamağa ve hayat-ı içtimaiyeden çekilmeğe mecbur olmuşum; elbette hakkım yoktur ki, hayat-ı içtimaiyeyi geçirenler içinde tarihe binip istikbaldekilere görüneyim. (Emirdağ Lah.)